Edebiyat Saati. Benden Kısa bir Hikaye, "Ucu Ucuna"

Kadir, o bıçak kesiği sessizliğe bürünmüş, Ankara'nın mesai saatini geride bıraktığı saatlerde, Müdavimi olduğu kitap/ kafesi'nin terasında bir başına, mayhoş bir sıcaklıkta esen, yazdan kalma Eylül rüzgarının, içtiği sigaranın dumanını belirsiz bir koreografi içinde savuruluşuna dalmıştı. Ankara'da bir ara moda haline gelen, içinde şahsına münasır bir kütüphanesi bulunan, hem kitap okuyup hem kahve içebildiğiniz kafelerden birini seçmişti kendisine dost olarak. 

"Entellektüel haz" hep bu sözcüğü kullanırdı hayatında..özellikle 30 lu yaşlara girdiği hayatının bir kaç yıllık evresinde  bu sözcük derin bir anlam ifade ediyordu onun için..Çünkü artık bu sosyal medya çağında kadınlar ve erkekler kitap okumuyor, merak etmiyor veya bilgiyi araştırmıyorlardı. Cahilleşen yeni bir global düzen hakimdi bu masum, küçük, kirletilen yuvarlak mavi evimizde..artık sahip olduğu entellektüel bilgiyi paylaşacağı, geliştireceği bir insan evladını bulmak çok zordu. Şöyle uzun uzun sohbetlerin, tabiri caizse "muhabbetin baldan tatlı" olduğu tüm sadeliği ile olabildiğince yalın, öznel ve tatmin edici sohbetlerin varlığına açtı. Özlem duyuyordu her geçen gün, bilgiye olan açlığını ve öğrenmeye duyduğu tutkuyu, sanatı, bilimi,felsefeyi benzer veya farklı ilkelere sahip yani idealleri olan bir kadın ya da erkekle konuşmaya.

Entellektüel hazzı bu normlarda sürdürmek artık bir lükse dönüşmüştü.
Bu hazzın peşinden koştuğu o Eylül akşamı kafenin terasında, derin düşüncelerine eşlik eden, içmekten zevk aldığı az sütlü, öğütülmüş çekirdekten çıkma koyu kahvesi ve sigarasıyla kendini tanıma yolculuğuna çıkmıştı..ki

O sıra da yanına gelen kadını fark edip,ona baktığı anda, entellektüel hazzı daha  önce hiç bilmediği normlarda hissettmeye başladı. Zaman durmaya yakın bir ağırlıkta akmaya başladığında, Bir gün duracağını bildiği kalbi ve sürekli çalışan ve bir türlü durdurmayı başaramadığı zihni aynı anda  bu hazzı yaşıyorlardı. Ve kalp ve zihin tek bir ağızdan bu hazzı tanımlamaya başladı; 

Göz alıcı karalık'ta, uzun dolgun, siyah saçları, beyaz pamuktan teni adeta çevresini aydınlatan bir inci, iri badem gözleri bakmaya doyamadığın, saçlarından kara, bakanı kendine çeken, karşı koymanın imkansız olduğu bir girdap misali derin, boynunda incelikle bağlanmış, koyu/açık gökkuşağı renklerinin birleşiminden bir fular, 16.yüzyıl' dan bir şahaser edasındaki bedenini, kaplayan bodrum mavisi bir elbise , üzerine serpiştirilmiş yine bodrum'dan hayatıma kazınan begonvil pembesi noktalar..ve gülüşüyle etrafa yayılan, burnum'dan kalbime akan yasemin kokusu..  sanki doğanın çekirdeğinde yetişmiş her bir parçası ayrı güzellikte olan tüm renkleri entropik bir düzen içinde içine işlemiş bir elmas bu..

"Merhaba" dedi elmas Kadın, ve gülümsedi. Artık zaman durduğu yerden akmaya başka türlü devam ediyordu. Ne hızlı ne yavaş karşısındaki kalbin ritminde aşk ile akıyordu.

Cevap verdi, Kadir, büyüsünde hapis olduğu sersemlikle, "Merhaba!" Dedi. Hayatında milyonlarca kez farklı insana kurduğu bu sıradan cümlenin anlam kazandığı bir "Merhaba"ydı bu..

Ardından gelen, kaderin hayatına bir fısıltısı gibi ruhuna işleyen o ses "Bade" dedi. "Bade" ismini duyduğu o an, Kadir'in ilk defa bir isme ' eşsizliği' adadığı an oldu. Bu ismi biliyordu. İçinde yaşam kaynağı'nın yakınlarından tanıdıkdı ona. "İlahi aşk'tı" ve karşısında duruyordu.

Kadir kim olduğunu, yıllardır belirsiz aralıklarla yazdığı günlüğüne aktarırdı. Onun için bu koşturmayla geçen modern ve yapay hayatın beta versiyonunda, insan en çok kendini tanıyamıyordu. Hatta insan'nın kendine verdiği sözleri tutamayışı'nın sebebi de kişinin öz benliğiyle tanışmayı es geçmesinden kaynaklanıyordu.  Kadir'e göre, doğaya ve yaşayan her şeye aşk ile bakabilme yetisinin merkezinde , insan olmanın gerekliliğinden hariç, iç dünyasında beslediği Sufizm yer alıyordu. Merkeze yakın olan yalnızlığını da Oğuz Atay 'ın tarzıyla harmanlayıp kabul etmişti. Kaliteli yalnızlığının  sol yanına yerleştirdiği, bozuk olan sisteme olan öfkesini "isyankarlık" olarak adlandırmıştı. Sağ yanını süslediği umutlarına "Gök yüzü" diyordu.  Çünkü Ne zaman içene doğduğu hayatın suyu berraklığını yitirse,  derin bir nefes alıp göğe bakardı.

Bade ile ateşini paylaştı.Güzel kadın'ın sigarasını büyük bir ciddiyetle yaktı Kadir. Muhabbet, havada esen hafif rüzgarın sıcaklığında başlamıştı, bal'dan tatlıydı. Bir süre sonra Bade'nin  sol elinde arasına bir gül sıkıştırdığı kitabından muhabbet açıldı. Merak etti Kadir, "gülün durduğu yerden bir parça okur musun bana "dedi. Bade, Kadir'in tanımlayamadığı ama bu Dünya'ya ait olamayacağından emin olduğu melodik sesiyle  "ucu ucuna yaşamak " dedi. Ve durdu. " Ucu ucuna yaşamak" sence de biraz melankolik bir tınısı olan ve içinde derin anlamlar taşıyan bir cümle değil mi? Diye sordu Kadir'e.

Kadir, kibar bir tavırla eline aldığı kupasından bir yudum kahve'nin sersemlemiş bünyesine akmasını sağladı. Kupayı cam sehpaya bırakırken, bir anlığına kendi yansımasıyla göz göze geldi. O anda çenesinin altında kalan sakallarının beyazladığını fark etti. "Ne kadar uzun zaman olmuştu, aynalarla yüzleşmeyeli".diye içinden geçirdi..  Kadir'in sakalında beliren beyazlar, aslında hayat hikayesinin içinde, toyluktan olgunluğa geçişi anlatan yazılmaya başlanmış  melankolik bir besteydi  sadece..

Kadir, yansımasıyla olan bu kısa yüzleşme anından uzaklaşarak, başını kaldırdı. Her zaman terk etmeye hazır bir ilişki içinde olduğu ama vazgeçemediği sigarasın'dan bir nefes daha çekti yıllanmış ciğerlerine.  Yüzünü Bade'ye çevirdiği an, zaman yine yavaşladı.Sanki sanki..son sefesini veriyor ve  ruhunu nur'dan ışığa coşkuyla teslim ediyordu. Kendisini bu yalan Dünya'nın bütün sahteliğinden vazgeçmeye iten, içinde bu güne kadar bildiğini sandığı her şeyden daha gerçek, hissettiği her şeyden daha üstün olanı yaşamaya çağıran Bade'nin  kara gözlerine yüreğiyle baktı. Ve konuştu;
"Ucu ucuna yaşamak.. Sanki benim hayatımı tanımlamak için kurulmuş bir cümle...Her şey ucu ucuna hayatımda. Hep bir yetişme telaşı, eksiklik, yarım kalmışlık hissi. Çaresizlikten ucu ucuna bulabildiğim bir  iş ve ucu ucuna getirdiğim ay'ın sonu.. hayata beslediğim umutların taze kalması için ucu ucuna hatırlayabildiğim hayallerime sıkısıkıya tutunuşum. Aşk ise ucu ucuna hep kaçıyor benden.. Ya hiç tam olamadım, ya da ucu ucuna yetti sevdası, gönlüme misafir kadınların. Ucu ucuna sevdalar, ucu ucuna hesaplar, ucu ucuna yaşamak..

Ben ucu ucuna normal olmaktan geriye kalanım ya da yitirdiklerimle birlikte ucu ucuna bir insan.. "

Eser: Kısa Hikayeler Serisi;" Ucu Ucuna"
Yazar : Tarkan Aydınonat.
Tarih:    28 Ekim 2020

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

OSINT*AÇIK KAYNAK İSTİHBARATI’NA GİRİŞ VE UYGULAMA YÖNTEMLERİ

AY'IN FİLMİ III ''CONTACT ''

Open Source Intellıgence (OSINT)FRAMEWORK/ Açık Kaynak İstihbaratı